ŞÂTIBÎ (Kâsım bin Fîrruh el-Endülüsî)
Endülüs’te
yetişen kırâat âlimlerinin büyüklerinden. İsmi, Kâsım bin Fîrruh bin
Ebi’l-Kâsım Halef bin Ahmed eş-Şâtıbî, er-Ruaynî, el-Endülüsî’dir. Ebû
Muhammed ve Ebü’l-Kâsım diye iki künyesi vardır. Endülüs’te bir kasaba olan Şâtıbe’de doğdu ve Kur’ân-ı kerîmin kırâatini orada öğrenip tamamladı. 590 (m. 1193) senesi
Cemâzil-âhır ayının yirmisekizinci günü, Kâhire’de vefât etti. Kabri,
Kurâfe mezarlığındadır. Mezârı belli olup, meşhûrdur ve çok müslümanlar
tarafından ziyâret edilmektedir.
İmâm-ı
Şâtıbî, gözleri a’mâ olarak doğmuştu. Çok ilimde mahir ve mütehassıs
olup, anlayışı ve zekâsı kuvvetli, zamanındaki âlimlerin bir tanesi ve
ledünnî ilimlerden pay alan, şaşılacak üstün hâlleri bulunan ve birçok
kerâmetleri görülen evliyânın büyüklerinden idi. Allahü teâlânın kelâmı
olan Kur’ân-ı kerîmin kırâatini (okunuş şekillerini) ve tefsîrini çok
iyi bilen ve Resûlullahın ( aleyhisselâm ) hadîs-i şerîflerindeki derin
bilgisiyle tebarüz eden büyük bir âlimdi. Birçok hadîs kitabındaki
hadîs-i şerîfleri ezberlemişti. Sahîh-i Buhârî, Müslim ve Muvatta’
kitablarında yazılı hadîs-i şerîfler kendisine okunduğu zaman,
aralarındaki nüsha farklarını ezberinden düzeltir ve onlarda, ihtiyâç
duyulan yerlere gerekli işâretleri yazdırırdı. Ayrıca o, arab dili ve
edebiyat ilimlerinde de zamanının bir tanesiydi. Rü’yâ ta’biri ilmini de
iyi bilirdi. Söylediği ve yaptığı herşeyde, Allahü teâlânın rızâsını
kazanmaktan başka bir düşüncesi yoktu. Kendisinden çok kimseler
faydalandı. Meclislerinde lüzumsuz sözlerden uzak durur, ilim okutmanın
dışında, ancak kendisine birşey sorulduğunda zarûret miktârı konuşurdu.
Hattâ huzûrunda olanları fuzûlî ve boş sözlerden men ettiği için,
meclisinde bulunanlar buna çok dikkat ederlerdi. Kur’ân-ı kerîm okutmak
için oturduğunda, tam temizlik üzere bulunurdu. Allahü teâlâdan korkup
O’nun emirlerine boyun eğer ve her işinde sünnet-i seniyyeye uymaya
çalışırdı. Şiddetli ağrıları bulunan bir hastalığa yakalandığı hâlde,
hâlinden hiç şikâyet etmez ve inleyip sızlanmazdı. Hâlinden sorulduğu
zaman, afiyette olduğunu söyler, başka şeyler ilâve etmezdi.
Büyük
kırâat âlimi olan Şâtıbî, bu husûsta imamlık derecesine yükselmişti.
Uzak ve yakın her şehirden ve her memleketten, Kur’ân-ı kerîmin
kırâatini öğrenmek isteyenler, vatanlarını ve işlerini terk edip onun
meclisine koşar, kırâat için huzûrundan ayrılmazlard
Hırz-ül-emânî ve
vech-üt-tehânî: Kırâat ilmine dâir bir kaside olup, 1173 beyitten
ibârettir. Eşsiz bir eserdir. Asrındaki kırâat âlimleri, kırâatleri
nakil husûsunda onu kaynak eser kabûl ettiler. Kırâat ilmi ile meşgûl
olanlar, bu kasidenin ezberlenmesine ve bilinmesine öncelik verirlerdi.
Bu kaside, kırâat ilmi ile ilgili ince ve gizli işâretleri ve insanı
hayran bırakan rumuzları ihtivâ etmektedir. Bu uslûbta, daha önce bir
kaside yazılmamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder