Eshâb-ı
kiramın, büyüklerinden. Yaklaşık 612 senesinde Medine’de doğdu. Hicrî
45 veya 55 senesinde Medine’de vefât etti. Hazreti Zeyd bin Sâbit’in
nesebi: Zeyd bin Sabit bin Dahhak bin Zeyd bin Lûzân bin Amr bin Abdiavf
bin Ganm bin Mâlik bin Neccâr, el-Ensârîyyi’l-Hazrecî, Benî Neccâr’dır.
Annesi Nevvâr binti Mâlik bin Mûâviye bin Adî’dir. Künyesi Ebû Saîd
veya Ebû Sâbit’tir. Ayrıca Ebû Hârice veya Ebû Abdurrahmân da
denilmektedir. Lakabı ise el-Kârî’ veya el-Mukrî’ veya el-Farzî veyahut
da Kâtibü’l-Vahy Hibrü’l-Ümme’dir. Babası Sabit hicretten önce Evs ile
Hazrec kabileleri arasında (Yevmü’l Buâs) adıyla bilinen bir muharebede
ölmüştü. Babası öldüğünde Zeyd ( radıyallahü anh ) henüz altı yaşlarında
bir çocuk idi. Annesi tarafından büyütüldü, yetiştirildi.
Peygamberimiz
( aleyhisselâm ) İslâmiyeti yaymak üzere Eshâb-ı kiramdan Mus’ab bin
Umeyr’i ( radıyallahü anh ) Medine’ye göndermişti. Bu sırada henüz onbir
yaşlarında olan Zeyd bin Sabit de, Mus’ab bin Umeyr vâsıtası ile
müslüman oldu. Müslüman olunca hemen Kur’ân-ı kerîmin vahy olunan
âyetlerini ezberlemeye başladı. Bir taraftan ezberliyor, bir taraftan da
Benî Neccâr kabilesinin çocuklarına öğretiyordu. Kur’ân-ı kerîme o
kadar muhabbeti, sevgisi vardı ki, Peygamberimiz ( aleyhisselâm )
Mekke’den Medine’ye hicret etmeden önce, onyedi sûreyi ezberlemişti.
Hicretten sonra Peygamberimiz ( aleyhisselâm ), O’nun bu halini büyük
bir memnuniyetle karşılamıştır.
Bedir
Savaşı yapıldığında Zeyd bin Sabit onüç yaşında idi. İslâm ordusu
hareket etmek üzere iken o da katılmak istedi. Fakat yaşı küçük olduğu
için Resûlullah efendimiz O’na izin vermedi. Emre itaat edip Medine’de
kaldı. Uhud Savaşına da, bu sebeple katılamadığı rivâyet edilmiştir.
Hendek harbine katılmıştır. Harbe hazırlık için önce hendek kazma işinde
çalışmış sonra savaşa katılıp, büyük fedâkârlıklar göstermişti.
Peygamberimiz: “Bu ne güzel bir genç” diyerek onu taltif buyurmuşlardır. Bu harp, müslümanların topyekün bir savunmasıydı.
Tebük
gazvesinde Mâlik bin Neccâr’ın sancağını Ümâre bin Hazm taşıyorken
Resûl-i Ekrem, sancağı alıp, Zeyd bin Sâbit’e vermiş Ümâre’nin “Yâ
Resûlallah yoksa aleyhimde birşey mi duydun?” demesi üzerine de, “Hayır! Kur’ân-ı kerîm öncedir. Zeyd ise Kur’ân-ı kerîmi senden daha çok bilir” diye
buyurmuştur. Hudeybiye antlaşmasında, Mekke’nin fethinde Huneyn
gazvesinde ve Tâif muhasarasında ve Veda’ Haccı’nda bulunmuştur. Resûl-i
Ekrem’in vefâtından sonra Hazreti Ebû Bekir devrinde meydana gelen
Yemâme harbine de katılmıştı. Bu harpte yalancı peygamberlik iddia edip
ortaya çıkan Müseylemet-ül-Kezzaba karşı savaşırken kendisine bir ok
isâbet edip yaralanmıştı.
Resûl-i
Ekrem’in hayatı müddetince, vahiy kâtipliğinden başka yazışmalarını da o
yazardı. Hazreti Peygamber, bazı hükümdârlar tarafından gönderilen
mektûbların hatasız tercüme edilmesi için Zeyd’e Süryânî ve İbranî
lisanlarını öğrenmesini emir buyurmuşlardı. Çok zekî olan bu zât, 15 gün
gibi kısa bir zamanda, her iki dili de öğrenmeye muvaffak olmuştu.
Bundan sonra bu lisanlarla Medine’ye gönderilen hükümdârların
mektûblarını tercüme ediyordu. Hazreti Ömer’in ve Hazreti Osman’ın
hilâfetleri zamanında da onların yazı işlerini ifâ ediyordu.
Halife
Hazreti Osman, onu Beytülmâl Emîni tayin etmişti. Bir hadîs-i şerîfte
buyurulduğu gibi, Eshâb-ı kiram arasında ferâiz ilmini (miras hukukunu)
en iyi bilen o zât idi. Hazreti Ömer, her zaman Hazreti Ali ile beraber
Zeyd bin Sâbit’i danışma meclisine davet ederdi.
Abdullah
bin Abbas hazretleri geniş bilgisiyle beraber Zeyd bin Sabit
hazretlerinin evine kadar gidip ondan istifâde ederdi. Bir defa Zeyd bin
Sabit ( radıyallahü anh ) hayvana bineceği zamanda üzengisini tutmuş,
Zeyd bin Sabit, kendisini men edince, İbn-i Abbâs ( radıyallahü anh ):
“Biz âlimlerimize böyle hürmet ederiz” demiş, Zeyd hazretleri de İbn-i
Abbas’ın elini tutarak öpmüş: “Biz de Peygamber efendimizin Ehl-i
beytine böyle hürmet etmekle emrolunduk” demiştir.
Zeyd
bin Sâbit hazretleri Sahabe devrinde bile Medine’nin Baş Kâdısı idi.
Ferâiz, Kırâat ve Tefsîr ilmînde de baş İmam idi. İmâm-ı Şafiî, ferâiz
husûsunda Zeyd’in ( radıyallahü anh ) kavlini tercih ederdi. Zeyd bin
Sabit ( radıyallahü anh ) kırâat ilminde Eshâb-ı kiramın en
yükseklerindendi. Kur’ân-ı kerîmin tamamını güzelce ezberlemiş,
kendisinden İbn-i Abbas, Ebû Abdi’r-Rahmân es-Sülemî gibi Sahâbe-i kiram
Kur’ân-ı kerîm okumuşlardır.
İslâm
ilimleri içinde en yüksek olan Kırâat ilmiydi. Bu ilim sayesinde,
Kur’ân-ı kerîm bozulmaktan ve değişmekten korunmuştur. Bu ilmin
mütehassıs âlimleri, kelâm-ı ilahinin kırâat şekillerini ve tevâtür
halindeki ihtilafları zabt ve kaydetmişlerdir. Böylece Kur’ân-ı kerîm’in
okunması husûsundaki tereddütleri bertaraf etmişlerdir. Hazreti Zeyd
bin Sâbit’in bu ilimdeki üstünlüğü, Eshâb-ı kirâm’ın ve Tabiînin ileri
gelenlerinin itirafı ve takdîri ile sabittir. Eshâb-ı kiram arasında
kırâat ilminde imamlık derecesine yükselenler, Hazreti Ebû Bekr-i
Sıddîk, Hazreti Ömer bin Hattâb, Hazreti Osman bin Affân, Hazreti Ali
bin Ebî Tâlib, Übeyy bin Ka’b ( radıyallahü anh ), Zeyd bin Sabit (
radıyallahü anh ), Abdullah bin Mes’ûd ( radıyallahü anh ), Ebûdderdâ (
radıyallahü anh ), Ebû Mûsel-eş’arî’dir. Bunlar Resûlullah’tan (
aleyhisselâm ) bizzat kırâat eden sikadırlar, ya’nî sağlam vesîkalardır.
Zeyd bin Sabit ( radıyallahü anh ), Resûlullah’ın ( aleyhisselâm )
kâtibi ve vahy emîni idi. Kendisi, Resûlullahın ( aleyhisselâm )
zamanında Kur’ân-ı kerîmi toplayan Medineli müslümanlardandı ve bununla
iftihar ediyordu. Küçük yaşından itibâren Kur’ân-ı kerîm ile meşgûl
olmuş, henüz onbir yaşında iken Kur’ân-ı kerîm’in 17 ve 18 sûresini
ezberlemiş bulunuyordu. Daha sonra bütün Kur’ân-ı kerîmi ezberlemek
şerefine nail olanlardan oldu. Hazreti Ebû Bekir Kur’ân-ı kerîmin
toplanması vazîfesini, işte bu husûsiyetlerinden dolayı Hazreti Zeyd’e
vermişti. Hazreti Ömer, Hazreti Zeyd’in kırâati ile Ubeyy bin Ka’bın
kırâatini karşılaştırır ve Hazreti Zeyd’in kırâatini tercih ederdi.
Çünkü O, Kureyş kırâatine tam uygundu. Bu itibarla Onun kırâatini diğer
kırâatlere tercih etmek icab ederdi. Hazreti Ubeyy bin Ka’b, hayatta
bulunduğu müddetçe insanların kırâatda danışma mercii olmuşsa da,
vefâtından sonra bütün müslümanlar Medine-i Münevvere’de Hazreti Zeyd’in
etrâfında toplanmışlar ve kendisi bütün ilim ehlinin kıblesi olmuştur.
Şimdi onun zamanından bu zamana kadar ondört asırdan beri, hâlen ondan
rivâyet edildiği şekilde Kur’ân-ı kerîm okunmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder